Leyla Zana silah kürtlerin garantisidir gibi kan dondurucu bir demeç vermiş. Avrupalıların ayakta alkışladığı, barış ve demokrasi havarilerinin ağızlarından ve ellerinden düşmeyen silahı görünce 28 Kasım 2007 tarihinde Genç Gelecek dergisinde yayınladığım yazım aklıma geldi. Aşağıdan okuyabilirsiniz.
İki kardeş düşünün. Bunlar katil. Katil kardeşler. Birisi sadece cinayeti işlerken, diğer kardeş olayı planlıyor, cinayet için şartları oluşturuyor, yardım ve yataklık ediyor. İnsanlar bu kardeşlerin katil olduklarını biliyorlar, ama ellerinde delil yok kanıtlayamıyorlar.
Bir gün cinayetleri işleyen kardeş suçüstü yakalanıyor. İfadesinde kardeşini satamıyor, onu ele vermiyor, ama diğer tanıkların, mahallelinin ifadelerinde onunda bu cinayetlerde parmağı olduğu söyleniyor ama delil yetersizliğinden yardım eden kardeş serbest. Soruşturma devam ederken katil bir şekilde polisin elinden kaçıyor ve cinayetlerine devam ediyor.
Yardımcı kardeş artık yardımı kesmiş ama yinede katil kardeşini satamıyor, elinden geldiğince korumaya devam ediyor. Bu arada katil kardeş sürekli adam öldürmeye devam ediyor. Kardeşi katile istediği an, istediği şekilde ulaşabilmesine rağmen, polis bu kardeşe asla ulaşmıyor, ya da katilin daha önce verdiği ifadeler doğrultusunda bu kardeş için hiçbir işlem yapmıyor, yapamıyor. Çok saçma ama gerçek.
DTP’nin kapatıl(ama)ma hikayesi özetle budur. Dağdakiler var güçleriyle cinayetlerine devam ederken, meclisteki kardeşleri ellerinden geldiğince onları korumaya çalışıyorlar.
Terörün adi bir suç olduğu hepimizce malûm. Terör bir insanlık suçu. Ve ülkemizde 25 yıldır, milli birliğimize ve ekonomik kalkınmamıza en büyük engeli teşkil etmekte. Yıllardır terörle silahlı mücadele veriyoruz. Bu işin sadece silahla olmayacağını daha yeni anladık. Bu sebeple kirli geçmişleri ve hali hazırda ki söylemleri açıkça bilinmesine rağmen, siyaset yapma haklarını savunduk, dillerine sakız gibi yapıştırdıkları ve artık kullanmaktan anlamsızlaşan demokrasiyi de biraz daha ilerletebilmek için meclise girmelerini kutladık.
İfade özgürlüğünü anlatan en güzel tümce olan Voltaire’in düşünce yapısını vurgulamak için söylenmiş “Düşüncelerinizi onaylamıyorum, ancak onları savunabilmeniz için canımı bile veririm”, bizim içinde bulunduğumuz durumu yansıtıyor. Dağlarda günden güne onlarca şehit verirken, bizler burada kendi yüce meclisimizin çatısı altında bu örgüte terörist denememesini bile içimize sindiriyoruz.
Demokrasi sözcüğünü kullana kullana anlamını kaybettirenler, artık ifade özgürlüğünün de sonuna gelmişlerdir. Terör ülkemiz için böylesine büyük bir sorun teşkil ederken, terörün siyasi uzantısı olduğu apaçık olan bir parti hakkında kapatma davası açmak terörle mücadelenin bir parçasıdır.
İlk başta ki örnekte de anlatmaya çalıştığım gibi, ortada bir suç vardır. Kardeşler bir suç işlemişlerdir ve bunun cezasını çekmek zorundadırlar.
Bu kapatma terörü bitirecek midir? Tabi ki de hayır. Ancak DTP’nin kapatılma davası hukuki açıdan doğrudur. Siyasi açıdan ele alıp yorum yapmak ise; boş, özgürlük ve demokrasi savunmaları ardından Türkiye’yi zor durumda bırakacaktır.
Keza davanın açılmasının ardından, AB-Türkiye Karma Parlamentosu Eşbaşkanı Lagendijk, bu davanın müzakereleri etkileyeceğini dile getirdi. Hemen ardından ise, terör konusunda ne kadar kör olduklarını ve terörün gerçek yüzünü yeni anlamaya başladıklarını dile getiriyor. Geç olsa da anlamışlar saolsunlar ancak hala anlayamadıkları bir nokta var ki parti kapatmak ülkemizin iç meselesi ve bu kapatılma davasının sonucunu bağımsız türk yargısı verecektir. Bu sebeple, verilecek karar asla ve asla siyasi değil hukuki olacaktır. Bir gün bunu da anlayacaklar.
Burada büyük bir kriz bizi beklemekte. Hukukumuzu işletip, yıllardır kapısında beklediğimiz Avrupa ile ters mi düşeceğiz, ki bu çok rahat aşılacak bir sorun; haklılığımızı diplomatik boyutta anlatacak çapta bir ülkeyiz? Yoksa bunu da sineye çekip, kendi kendimizi yönetememenin acısıyla dışardan yönlendirmelerle bu terörü yaşamaya devam mı edeceğiz?
Maalesef ki DTP dilinden düşürmediği demokrasi sınavından kalmıştır. Bundan sonra ise bize düşen, bu ülkede yaşayan her bir ferdin, her bir kültürün, bu toprak için paha biçilmez bir değer olduğunu, ortak bir tarihten gelip ortak bir tarihi yaşadığımızı ve sonunda iyisinde de kötüsünde de sonuçlara beraber katlanacağımızı bilip, bu ülkenin gerçek sorunlarıyla uğraşmalıyız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder