9 Ocak 2012 Pazartesi

AKP LAİKLİĞİN GARANTİSİDİR

Başlığı okuyunca beni Ahmet Hakan ya da Ertuğrul Özkök zannetmeyin. Son 10 yılda ortaya çıkan sonuç aşağı yukarı bu oldu.

Farkında mısınız, laiklik üzerine o kadar gittik ki, laikliği öyle bir hırsla savunduk ki geri kalan her şeye karşı  gözümüz kör oldu. Laikliği boş verelim demiyorum tabi ki fakat laikliği koruyacağız diye milliyetçilik ve cumhuriyetçilik ilkelerini tamamen boş verdik. AKP'ye karşı koyarken neredeyse tek silahımız laiklik oldu. Hatta kararsız kesimde muhteşem bir kamuoyu yaratabilecek "Tehlikenin Farkında Mısınız?" kampanyası bile laiklik üzerine inşa edilmişti. Halbuki AKP'nin laikliği yıkmaktan daha başka öncelikleri vardı.

Biz bir yandan laikliği savunurken, AKP etnik politikalarıyla alttan alttan bölücülüğü körükledi. En koyu Atatürkçüler bile laiklik uğruna milliyetçilikten, cumhuriyetçilikten vazgeçti. Biz laiklikle uğraşırken terör tekrardan azıttı. Gelen her şehit Ankara'nın doğusunda ki duvara bir blok daha ekledi. Atatürk milliyetçiliğinden, ırkçılığa döndük bu yüzden. Gözümüz karardı bir kere, ne istiyorlardı bizden verelim gitsin dedik o halde doğuyu, batı bize kalsın. Ama sadece ders almayanlar için tarih tekerrür ediyor!

Türkiye için 2012 çok zor bir yıl olacak. Cumhurbaşkanlığı ve Anayasa gibi başka ülkelerin yıllara yayacağı iki ağır gündem maddesini bir yıl içinde tartışıp duracağız.

Anayasa çalışmaları uzun zamandır yoğun bir şekilde devam ediyor. Çeşitli STK'lar, partiler ve üniversiteler yeni anayasaya katkı vermek için çalışıyor. Örneğin Kafkas Dernekleri Federasyonu, Meclise sunduğu anayasa çalışmasında artık kanıksadığımız bir kaç konudan bahsetmiş. Bunlar; anayasal vatandaşlığın temel alınması, ülkemizde konuşulan tüm dillere anaokulundan başlayarak anadilde eğitim verilmesi, yerleşim yerlerinin adlarının geri verilmesi ve aile adlarının geri verilmesi.

Ne oldu? Sadece Kürtlere anadilde eğitim verdiğimiz zaman demokratikleşecek miydik sanmıştınız?

Öncelikle Kafkas Dernekleri Federasyonu'nun böyle bir tasarı vermek için aylarca çalışmasına gerek yoktu. BDP ya da AKP milletvekillerinin ya da yandaşlarının herhangi bir yazısını ya da demecini alıp kağıda kopyalasalardı zaten bu sonuca varırlardı.

Aile adlarının ve yerleşim yerlerinin geri verilmesinin Anayasa ile alakasız olmalarını bir kenara bırakırsak, anayasal vatandaşlık kavramına fena halde takılmış durumdayım. Bizim şu anki anayasamızda anayasal vatandaşlık yoksa ne var? Yoksa tek problem "Türk" kelimesi mi? Birde ana dilde eğitim isteği var ki, ülkede konuşulan tüm diller için istenmesi bende Babil Kulesinden aşağı atlama hissi uyandırdı. Bu arada çalışmayı meclise sunan kişi ise çok ilginç BDP milletvekili Sırrı Süreyya Önder.

Anayasaya değişikliğinin detaylarını başka bir yazının konusu olarak kenara koyup, yazımızın en başına dönersek; biz laikliği korumakla uğraşırken, milliyet ve cumhuriyet elimizden kayıp gidiyor. Korkarım yeni anayasada laikliği korumuş bir şekilde ellerimizde bir duble rakı, cumhuriyetin arkasından ağıt yakacağız.

Tito'nun nefesiyle tuttuğu Kristal Küre ölümüyle tuz buz oldu. Mustafa Kemal'in küresi ise elmas. Küre on yıllardır yerden yere vuruluyor ve artık çatlamaya başladı, ne zaman nerede parçalanacağı ise yavaş yavaş gözle görülebiliyor.